6 Temmuz 2010 Salı

Sadi'yi anmak

Yine o meşum Temmuz ayı geldi çattı. Yanlış anlaşılmasın, elbette Temmuz’da güzel şeyler de oluyor ama o kadar çok kaybı bu ayda yaşadık ki ister istemez kendisine meşum sıfatını yakıştırıyorum (kimine eğlenceli gelebilecek bir tesadüf, Hicrî takvimde 7. ayın adı Recep). 3 Temmuz tarihli gazete manşetleri Devlet’in Madımak’ı ilk kez ziyaret edip karanfil bırakmasını verirken (gerçekten garipsenecek nitelikte manzaralar) ben 7 yıl öncesine gidiverdim.

1 Temmuz 2003’te yukarıda bahsettiğim kayıpların en akıl almaz olanını, belki de bu yüzden en acısını yaşadık. Çok ama çok değerli bir insandı Sadi Konuralp. Henüz 39 yaşındaydı; Beyoğlu’nda yürürken başına binadan kopan bir taşın düşmesi suretiyle bir nevi katledildi. Katil, çarpık kentleşme, koruma kanunlarının işlersizliği, dolayısıyla belediyeler, kısacası bu yıl ne hikmetse Sivas’ta karanfillerle boy göstermeyi iş edinen ama gerekli önlemleri almak şöyle dursun yarın olmaması gereken yere nükleer santral dahi dikmekte beis görmeyen "Devlet"ti.

Sadi ile internetteki çizgi roman grubu koloni vasıtasıyla tanışmıştım. Onu kaybettiğimizde hayatıma gireli çok da uzun bir zaman olmamıştı; 2 belki 3 yıl. Fakat Sadi insanların hayatına girdi mi çok dolu ve güzel bir yer kaplardı. 7 yıl olmuş, o yerini hâlâ aynı yoğunlukta korumaya devam ediyor. Sadi Konuralp Geceyarısı Sineması ve 25. Kare dergilerinden tanınır. Kendisi birçok merakın yanı sıra sinema tutkunuydu ve özellikle film müzikleri üzerine çalışırdı. Fakat buram buram kedi kokan evini ziyaret etmiş olsun olmasın onu tanıyan herkes bilir ki ilgi alanları sınırlı olmaktan çok ama çok uzaktı. Fotokopileri kitap haline getirmek için kendisi ciltler, bu işlem için siyah karton ve tutkal kullanır, mengene niyetine de evinde bol çeşit bulunan ansiklopedilerden yararlanırdı. Korku sinemasından müzikale, Hint filmlerinden animasyonlara kadar uzanan ilgisi, henüz herkesin internete hâkim olmadığı, oradan buradan indirmenin gündelik bir uğraş haline gelmediği, VHS kasetlerin de geçerliliğini yitirmediği o yıllarda çok değerli bir arşivde yerini bulmuştu. Eve gelen misafirlerine pul koleksiyonunu göstermezdi Sadi. Albümlerini çıkarırdı ortaya ama bunların içinde ne filatelik eserler ne de eski aile fotoğrafları olurdu. Bir dönem Kızılay’da veya Beşiktaş’ta, özellikle Bayram zamanında sıklıkla rastladığımız Yeşilçam yıldızlarının karpostallarından mütevellit, artizlere göre sıralanmış albümlerdi. Türkan Şoray’dan Filiz Akın’a, Kadir İnanır’dan Ferdi Tayfur’a ayrı bir engin koleksiyon...

Kızım Harry Potter seviyor diye John Williams’ın müziğini hemen bir CD’ye kaydedip vermişti. Hâlâ o CD’den dinleriz bu müziği. Kirli çıkı olmanın çok ötesindeydi Sadi; Akdeniz çiçek isimleri mi lazım oldu? İnanılmaz kütüphanesinin bir köşesinden bir arkadaşının yaptığı dev bir çalışmayı kendi ciltlediği o fotokopi formatında çıkarıp verirdi. Çekinmeden paylaşırdı Sadi. Bilgisayarla bir sorununuz mu var? Bir koca gününü ayırırdı sizin için, karşılığında kola isterdi, kola düşkünüydü kendisi, bunu hafif bir mahcubiyetle belirtirdi. Bilgisayarın sorunlarını gidermekle kalmaz, o tek günde bilmediğiniz onlarca yeni bilgiyi size hediye eder öyle giderdi. Benim gibi çeviriyle uğraşıyorsanız, veya sözlük merakınız varsa, elinde 3 ayrı sözlük CD’si ile gelirdi. Hâlâ kullanırım onları. Başka CD sözlüklerin hiçbiri bunların yerini tutamadı. Biri dizüstüne daimi olarak takılı, diğer ikisi de yüklenmiş durumda. Bilgisayar yenilendi mi mutlaka tekrar yüklerim, her defasında yeni sistemde çalışmazlarsa diye korkarak. Yeni sözlük CD’ler üretildi, bunlar kadar iyi değil. Artık internette tonlarca sözlük var, aynı işlevi görmüyorlar. Gariptir, çok bildik yayıncıların sözlüklerinin bu sürümleri korsanda dahi bulunmuyordu. İşte böyle, biraz sihirli gibi bir adamdı Sadi. Engin bilgisine rağmen asla malumatfuruş olmadı. Bir keresinde "torunlara anltılabilecek hikâye" dediğini hatırlıyorum. 39 yaşında çakılıp kalmasına sebep oldular. Şimdi başına taş düşen sokağa adını verdiler “Sadi Konuralp Caddesi”; kendisi herhalde biraz müstehzi, gülerdi bu duruma. Çok üretken, çok yönlü, çok sevimli, ve can dosttu Sadi...

Sadi'nin anısına yazılmış başka yazıları da anmak isterim burada. Biri onunla tanışmama bir bakıma vesile olmuş olan Levent Cantek'ten, Altyazı dergisinde yayınlanmış olan bu yazıya derin hakikatler blogundan ulaşabilirsiniz. Diğeriyse Nezih Erdoğan'ın, Sadi'nin ölümünün ardından bir grupta paylaştığı, onu çok güzel tarif eden bir yazısı. Neyse ki ekşi sözlüğe eklemişler de hepimiz okuyabiliyoruz. Sadi Konuralp başlığının 15. maddesinde bulabilirsiniz.

Evet “ayrılırken parmaklarını avucunun içinde şaklatarak veda ederdi” hatta topuklarını da birbirine vururdu. Ama bu hareketi görmemiş olan neye benzediğini gözünün önüne getiremez. Buraya koyduğum fotoğraf Sadi'nin genelde internette rastlayacağınız fotoğrafıdır. onu tek başına kareye almış ve yaraşır şekilde önünde “geceyarısı sineması” antetiyle gösteriyor. Ama konferanstan alınmış bu enstantanedeki ciddi duruşuna kanmayın; onu tanıyanlar hep güler yüzüyle, hatta muzipliğiyle hatırlarlar, ama asla kibarlığından ödün vermeden...

İşte... Sadi’den geriye kalanlar ne bir blog yazısına sığar ne de herhangi bir kütüphanenin raflarına. Ama onu tanımaya iki kitap ve pek çok makaleden başlayabilirsiniz:

Sadi Konuralp film müziği, korku sineması ve sair popüler kültür alanlarında pek çok yazının sahibi. Ayrıca film müziği üzerine bir kitap hazırlamaktaydı. Ölümünün ardından, 2004 yılında, Levent Cantek ve Raşit Cavaş sayesinde Oğlak Yayınları bu çalışmayı Film Müziği:Tarihçe ve Yazılar adıyla kitap olarak yayınladı. Kendilerinin belirttiği gibi “Sadi’nin nasıl bir kitap tahayyül ettiğini bilmemiz mümkün olmasa da” bu değerli çalışmanın ulaşılabilir bir kaynak haline gelmesini sağladılar.

Ayrıca, 17 Ekim 2003 tarihinde Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Sadi Konuralp’ın anısına “Sinema ve Televizyon’da Müzik” paneli gerçekleştirildi ve buradaki konuşma derlenip Sadi’nin de iki yazısı eklenerek Pan Yayınları tarafından Görüntünün Müziği Müziğin Görüntüsü: Sadi Konuralp’e Armağan adıyla Cem Pekman ve Barış Kılıçbay’ın derlemesi olarak kitap haline getirildi.

Şunu da ekleyelim: Prof. Dr. Nezih Erdoğan Bahçeşehir İletişim Fakültesi’ndeyken başlatılmış bir çalışma olan Türk Sineması Arşivi dijital ortamda herkese açık bir kaynak. Katkıda bulunanların en başında Sadi geliyor. Nezih Erdoğan’ın yukarıda bahsettiğim yazısında da belirttiği gibi Sadi Agah Özgüç’ün kitaplarindaki binlerce filmin indeksini” çıkarmak gibi “manyak” işler yapardı. Şüphesiz ki daha arşiv bile oluşturulmadan önce, bahsi geçen indeks bir yana, dergilerin tek tek taranması, dijital ortama aktarılması gibi, yine “manyak işi” kadegorisine girecek çabalarıyla da katkı sağlamıştır. Bu arşivde Geceyarısı Sineması’nın da 9 sayısı PDF formatında bulunuyor. Yalnızca 9 sayıda kalması ise yarım kalan tüm çalışmalarına acı bir işaret gibi...

Şimdi, bir türlü sonuç vermeyen bir tez yazma macerasına girişmiş olarak tuhaf bir labirentin içinde, çizgi romanda sesle, dille uğraşmaya çalışıyorum. Aynı zamanda çizgi roman meraklısı olan Sadi, hem sinemada müziğin “kitabını yazmış” hem de dil üzerine kafa yoran biriydi. Biliyorum ki bu çetrefilli süreçte konu hakkında sadece bir kez olsun sohbet etmiş olsaydık ufkum bir o kadar genişlemiş olurdu. Ardında bıraktığı kocaman boşluk asla doldurulamaz...